Giris
Çocukluk çaginda plevral ampiyem özellikle gelismekte olan ülkeler basta olmak üzere önemli bir saglik problemi olmaya devam etmektedir (1,2). Ampiyem, plevral aralikta yogun, pürülan vasifta, serbest veya lokulasyon gösteren parapnömonik efüzyondur. Ampiyemde tedavinin temeli, uygun antibiyotik tedavisi ve plevral araliktaki pürülan sivinin bosaltilmasidir (1,2). Ampiyemde tedavi seçenekleri tek basina antibiyotik tedavisi veya torasentez ile kombinasyonu, tüp torakostomi, intraplevral fibrinolitik tedavi, torakoskopi ve açik dekortikasyon olarak ele alinmaktadir (3-6). Çesitli tedavi alternatiflerinin degisik evrelerde seçimi konusunda tam bir görüs birligi yoktur (3-6). Ampiyem gelisimindeki evreler genel olarak akut eksudatif evre (evre 1), fibropürülan evre (evre 2) ve kronik organize evre (evre 3) olarak siniflandirilir (4-8). Plevral sivinin hücresel içerigi, glukoz, pH, LDH düzeylerine göre ve radyolojik bulgulara göre evrelendirme yapilmaktadir, ancak evreler arasindaki sinirlar her zaman çok net olmayabilir (4-6). Çocukluk çaginda ampiyem tedavisinin sonuçlari genel olarak erken ve geç dönemde klinik bulgular ve radyolojik sonuçlarla degerlendirilmektedir (4-8). Literatürde bir çok çalismada ampiyemin evrelenmesi, farkli tedavi protokollerinin uygulanmasi, tedavi sonuçlarinin farkli sürelerde farkli yöntemlerle (klinik bulgular veya radyolojik rezolüsyon gibi) incelenmesi gibi nedenlerle tedavi sonuçlarinin degerlendirilmesi konusunda tam bir uyum gözlenememektedir (3,4,4,5,6,7,4,5,6,7,8). Çocuklarda ampiyem tedavisi sonrasi sonuçlarin incelenmesi amaciyla izlemde akciger fonksiyonlarinin degerlendirilmesi diger önemli bir parametre olarak ele alinmaktadir (3,4,5,6,7). Çocukluk çaginda pnömoni sonrasi gelisen ampiyemin tedavisi sonrasi uzun süreli izlemde akciger fonksiyonlarinin degerlendirilmesi ile ilgili çalismalar az sayidadir. Bu çalismada ampiyem nedeniyle tedavi uygulanan çocuklarda ve alt gruplara ayirarak antibiyotik (AB) ve AB + tüp torakostomi (TT) veya AB+TT+fibrinolitik (FT) tedavi uygulanan çocuklarda izlem süresi sonrasinda geç dönemde solunum fonksiyon testleri yapilarak akciger fonksiyonlarinin arastirilmasi amaçlandi.
Gereç ve Yöntem
Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi Çocuk Sagligi ve Hastaliklari Klinigi’nde Haziran 1998-Ocak 2003 tarihleri arasinda ampiyem tanisiyla tedavi edilmis 1-13 yaslari (ortalama 6,3±3,3 yas) arasinda 45 olgu çalismaya alindi. Hastalarin yas, cinsiyet, tani anindaki klinik ve laboratuvar sonuçlari, akciger grafisi, toraks ultrasonografisi (US) ve toraks bilgisayarli tomografi (BT) sonuçlari, uygulanan tedaviler (AB veya AB+TT veya AB+TT+FT) retrospektif olarak incelendi. Tedavi sonrasinda izlem dönemi boyunca saptanan öykü, fizik muayene bulgulari ve akciger grafileri degerlendirildi. Tani asamasinda plevral sivi miktari US ile 10 mm üzerinde olan olgularda tani ve tedavi amaçli torasentez yapilarak alinabilen sividan hücre sayimi, gram boyama, kültür ve biyokimyasal tetkikler (dansite, pH, glukoz, protein ve LDH tayini) çalisilmisti. Torasentez ve toraks US bulgularina göre ampiyem; akut eksudatif (35), fibropürülan (7) ve kronik organize evre (2) olarak siniflandirilmisti (4,5,5,6,7). Olgulara uygulanan tedavi yaklasiminin seçiminde klinik protokolü olarak; akciger grafisi ve toraks US’da 10mm altinda, lokulasyon göstermeyen plevral sivisi olan olgulara AB tedavisi, klinik ve radyolojik olarak belirgin pürülan sivi saptananlara, AB+TT tedavisi uygulanmisti. TT takilmasini takiben 48-72 saat sonra atesi ve lökosit sayisi hala yüksek, toraks tüpünden yasina göre yetersiz drenaji (30-50 ml/gün) ve kontrol US’da koyu kivamli, septasyon gösteren plevral sivisi olan olgulara toraks tüpünden fibrinolitik (FT) ajan verilmisti (AB+TT+FT grubu). Fibrinolitik ajan olarak Ürokinaz 100000 Ü, 100 ml serum fizyolojikle (SF) sulandirilarak 30-100 ml/gün veya Streptokinaz 20000-90000 Ü/kg/gün toraks tüpünden 24 saat arayla 2-8 kez uygulanmisti (22-25). Tedaviye yanit alinamayan ve toraks BT ile bronkoplevral fistül veya 5 mm’den fazla plevral kalinlasma veya nekrotizan pnömoni saptanmasi nedeniyle cerrahi tedavi uygulanmis olgular çalismaya dahil edilmedi. Takip süresi en az alti ay olmak üzere, hastaneden çiktiktan sonraki erken dönemden sonra, genel olarak olgular 3., 6., 12. aylarda, poliklinik izlemlerinde yakinma, fizik muayeneleri ve ek olarak akciger grafileri ile degerlendirilmisti. Hastalar ampiyem tedavisi sonrasi ortalama 30,4±13,5 ay (6-54 ay) döneminde (4-17 yaslarinda, ortalama 6,3±3,3 yas) tekrar çagrilarak tedavi sonrasinda izlem dönemi boyunca saptanan öykü, fizik muayene bulgulari ve akciger grafileri degerlendirildi, 5 yas üstünde ve teste uyum saglayabilen 25 olguya (ortalama izlem süreleri 32,7±11,9 ay) solunum fonksiyon testleri yapildi.
Solunum Fonksiyon Testleri Ölçümleri
Solunum fonksiyon testleri ölçümleri Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi, Çocuk Alerjisi, Çocuk Solunum Laboratuvarinda SensorMedics (SensorMedics Corporation, CA, USA) volüm duyarli bilgisayarli spirometre ile yapildi. Solunum fonksiyon testleri sonuçlarinin degerlendirilmesinde normal populasyonda yas, cins, kilo, boy degerlerine göre saptanmis, ECSS referans normal degerleri kullanilarak her bir olgu için ‘’beklenen normal degerler’’ esas alindi (26). Solunum fonksiyon testleri ölçümleri yapilmadan önce, solunum manevrasinin yapilisi sözlü ve uygulamali olarak gösterildi ve olgularin teste tam uyum göstermeleri saglandi. Solunum fonksiyon testleri ölçümleri ayakta ve burun bir klipsle kapatilarak solunum manevralarinin uygun sekilde yapilmasi saglanana dek yinelendi. En az 3 kez uygun olarak yapilan ölçüm sonrasinda en iyi ölçüm sonucu dikkate alindi. Solunum fonksiyon testlerinde vital kapasite (VC), zorlu vital kapasite (FVC), 1. saniyedeki zorlu ekspiratuar volüm (FEV1), 1. saniyedeki zorlu ekspiratuar volümün, zorlu vital kapasiteye orani (FEV1/FVC), ekspiryumun %25’i ile %75’i arasindaki akim hizi (FEF25-75), ekspiratuar zirve akim hizi (PEF) degerleri ölçüldü. Sonuçlar; VC (Litre), FVC (Litre), FEV1 (Litre), FEV1/FVC (%), FEF25-75 (Litre/sn), PEF (Litre/sn) ECCS referans ‘’beklenen normal degerler’’ ine göre analiz edilerek “beklenen normal degerin yüzdesi” olarak okundu (26,27). Ölçüm sonuçlari VC, FVC, FEV1 ve PEF için =%80<, FEF25-75=%70<, FEV1/FVC=%80±6 ise normal sinirlarin içinde kabul edildi (26,27).
Istatistiksel Analiz
Istatistiksel analizler Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dali’nda SPSS for Windows Ver. 10.0 istatistik paket programi kullanilarak yapildi. Çalismadaki sürekli degiskenlerin sunumunda; ortalama±standart sapma, kategorik degiskenlerin sunumundaysa; siklik (n,%) kullanildi. Gruplara göre ortalamalarin karsilastirilmasinda; tek yönlü varyans analizi, gerektiginde non parametrik Kruskal Wallis ve Mann-Whitney testlerinden yararlanildi. Gruplarin frekans dagilimlarinin karsilastirilmasinda da Pearson ki kare ve Kolmogorov-Smirnov testleri kullanildi. Tüm istatistiksel analizlerde anlamlilik degeri p<0,05 olarak kabul edildi.
Bulgular
Çalismaya alinan ampiyemli olgularin karakteristik özellikleri Tablo 1’de verilmistir. Olgularin ortalama yaslari ilk basvuru aninda 6,3±3,3 yas (1-13 yas), izlem süresi sonunda ortalama 9,3±3,4 yas (4-17 yas), ortalama izlem süreleri 30,4±13,5 ay (6-54 ay) olarak bulundu. Semptomlarin baslangiç süresi 9,7±6,1 gündü (2-25 gün). Olgulardan bir tanesi (tetraparezik serebral palsi) hariç digerlerinde altta yatan kronik bir hastalik yoktu. Basvuru öncesi dönemde 34 (6) olgu antibiyotik tedavisi almisti. Toraks US’da 12 (8) olguda 10mm altinda, 22 (8) olguda 11-30 mm ve yine 11 (4) olguda da 30 mm’den fazla plevral sivi saptanmis, plevral sivisi 10 mm’den fazla olan 33 (2) olgudan 29’una (4) torasentez yapilarak, yeterli sivi alinabilmisti. Plevral sivida toplam 12 (6) olguda etken (S. Pneumoniae, S. Pyogenes, S. Warnerii, S. Hominis) gösterilebilmisti. PA akciger grafisi, toraks US’u ve torasentez bulgularina göre olgularin 14’ü (1) akut eksudatif evre, 19’u (2) fibropürülan evre ve 12’si (7) kronik organize evre olarak siniflandirildi. Yirmi bir (7) olguya antibiyotik (AB), 8 olguya (8) AB+TT, 16 (5) olguya da AB+TT+FT verilmisti. Bes olguya toraks BT çekilmis, 3 olguda 5 mm’nin altinda plevral kalinlasma, 1 olguda atelektazi ve bir olguda da 1 ay sonra rezorbe olan pnömatosel saptanmisti. Her üç tedavi grubu için, klinik tablolarinin tamamen düzelmesi ve radyolojik olarak komplike ampiyem bulgularinin (lober kollaps, bronkoplevral fistül, ankiste hava, 5mm üzerinde plevral kalinlasma) saptanmamasi durumunda olgular iyilesmis olarak kabul edildi. Olgularin yatis süreleri ortalama 17,8±8,2 gün (5-37 gün) idi. Tedavi sonrasi olgularin ortalama izlem süreleri 30,4±13,5 ay (6-54 ay) oldu. Izlem süresinde hiç bir olguda alt solunum yolu enfeksiyonu, egzersiz intoleransi, gögüs deformitesi görülmemisti. Izlemde 3. ayda çekilen kontrol PA akciger grafilerinde 30 (7) olgunun PA akciger grafisi normaldi, 15 olguda (3) akciger parankiminde infiltrasyon ve/veya plevral kalinlasma ve/veya minimal atelektazi ve/veya diyafragma elevasyonu bulgulari vardi. Altinci ayda ise 3 (6) olguda patolojik bulgu bulundu, asemptomatik olan bu olgularin 12. ayda akciger grafilerinin tamamen normal oldugu saptandi. Tablo 2 ve Tablo 3’de görüldügü gibi ampiyem evrelerine veya uygulanan tedavi yöntemlerine göre 3. ve 6. ay akciger grafilerindeki patolojik bulgu varligi açisindan gruplar arasinda istatistiksel olarak anlamli farkliliklar bulunmadi (5). Ampiyem tedavisi sonrasi izlem süresi sonunda solunum fonksiyon testleri yapilabilen 25 olgunun ortalama izlem süresi 32,7±11,9 ay (6-52 ay) idi. Solunum fonksiyon testleri sonuçlari ayrintili olarak Tablo 4’de verilmistir. Solunum fonksiyon testleri sonuçlari degerlendirildiginde sadece 3 (%12) olguda minimal restriktif bulgular saptandi (14,15,16,17,18,19,20,21,22,23). Bu olgularin öykülerinde solunum sistemi yakinmasi ve egzersiz intoleransi yoktu, fizik muayene ve 6. ayda akciger grafi bulgulari da tamamen normaldi. Minimal restriktif bozukluk saptanan bu olgularin ampiyem tedavisi sonrasi izlem süreleri solunum fonksiyon testleri yapilan gruba göre oldukça kisa idi (7-10 ay, ortalama 8,3±3,3 ay). Öykü ve klinik bulgulari astimla uyumlu olan bir olguda da (olgu 20) solunum fonksiyon testleri ile obstruktif bulgular saptandi. SFT yapilan 25 olgudan 6’si (%24) Evre 1, 12’si (%48) Evre 2, 7’si (%28) Evre 3 ampiyem olarak siniflandirilmisti ve 12 olgu (%48) AB, 4 olgu (%16) AB+TT, 9 olgu (%36) AB+TT+FT tedavisi almisti. Tablo 5’de solunum fonksiyon testleri sonuçlari, ilk basvuruda belirlenmis ampiyem evrelerine göre karsilastirildi. Her üç evrede yer alan olgular arasinda VC, FVC, FEV1, FEV1/FVC, FEF25-75 ve PEF ortalamalari bakimindan istatistiksel olarak anlamli fark bulunmadi (5). Tablo 6’da görüldügü gibi tedavi yöntemlerine göre gruplara ayrilan olgularin geç dönem solunum fonksiyon testleri karsilastirildi. Tedavi yöntemlerine göre olgularin solunum fonksiyon testleri degerleri ortalamalari arasinda istatistiksel olarak anlamli fark bulunmadi (5).
Tartisma
Çocukluk çagi ampiyemlerinde uygulanan tedavi protokollerinin geç dönem sonuçlari, tedavi yöntemlerinin basarisini göstermek açisindan yardimci olabilir. Çocuklarda ampiyem tedavisinde cerrahi veya konservatif yaklasimlar ve ampiyem tedavisinin sonuçlarinin degerlendirilmesinde kullanilan ölçütler konularinda tam bir görüs birligi yoktur (20,21). Bu çalismada ampiyem tedavisi alan ve cerrahi tedavi uygulanma gereksinimi saptanmayan olgularin uzun süreli izlemi sonrasinda akciger fonksiyonlari ampiyem tedavisinden 6-52 ay sonra (ortalama 32,7±11,9 ay) solunum fonksiyon testleri ile degerlendirilmistir. Ampiyem tedavisi sonrasi çocuklarin geç dönem akciger fonksiyonlari sonuçlarinin degerlendirildigi diger çalismalarda 18 ay (9), 5,5 yil (14), 2 yil (15), 6 yil (10) ve 12-25 yil (11) gibi degisik izlem süreleri sonunda solunum fonksiyon testlerinin yapildigi belirtilmektedir. Bu çalismada ampiyem tedavisinden 6-52 aylik (ortalama 32,7±11,9 ay) izlem süresi sonrasi yapilan solunum fonksiyon testleri sonuçlari genel olarak normal sinirlar içinde bulundu. Solunum fonksiyon testlerinde sadece 3 (%12) olguda minimal restriktif bulgular saptandi. Minimal restriktif bozukluk saptanan olgularin izlem süreleri solunum fonksiyon testleri yapilan gruba göre oldukça kisa (7-10 ay, ortalama 8,3±3,3 ay) idi. Ek olarak öykü, klinik bulgulari ile astim tanisi almis olan bir olgumuzda da astima bagli oldugu düsünülen obstruktif bulgular mevcuttu. Astimi olan bu olgu disinda diger tüm olgular asemptomatik idi, egzersiz intoleransi gibi yakinmalar saptanmamisti. Bizim çalismamiz, diger çalismalardan farkli olarak FT verilen olgularin da geç dönem sonuçlarini içeriyordu. Ek olarak solunum fonksiyon testleri sonuçlari ampiyem ilk basvurudaki evrelerine ve uygulanan tedavi yöntemlerine göre degerlendirildiginde, istatistiksel olarak anlamli farkliliklar saptanmadi. Literatürde ampiyemli çocuklarin tedavileri sonrasi izlemlerinde yapilan akciger fonksiyonlarini degerlendiren çalismalarin önemli bir kisminda geç dönemde akciger fonksiyonlarinin genel olarak normal sinirlar içinde oldugu ve olgularin asemptomatik olduklari, egzersiz intoleransi gibi yakinmalarin görülmedigi bildirilmektedir. Ancak bu çalismalarda seçilen hasta gruplari, uygulanmis olan tedavi protokolleri, izlem süreleri çesitli farkliliklar göstermektedir. Kohn ve ark., ampiyem tedavisi sonrasi 36 çocugun 3 aylik izlem süresi sonrasinda akciger fonksiyonlarini degerlendirmis, çocuklarin %91’inin restriktif patern gösterdigini, 1 yillik izlem sonrasinda büyük çogunlugunda normal akciger fonksiyonlarinin saptandigini bildirmislerdir (12). Satish ve ark., 2-14 yas grubundaki 14 ampiyemli çocuga AB+TT tedavisi uygulandiktan (taburcu olurken tüm olgularda belirgin plevral kalinlasma saptandigi, ama tüm bulgularin 2-16 ayda radyolojik olarak tamamen iyilestigi de bildirilerek) 3-24 ay sonra 13 olguya yapilan solunum fonksiyon testlerinin tamamini normal sinirlar içinde bulmuslardir (3). Mc Laughlin ve ark., ampiyem nedeniyle tedavi görmüs olgularin (n:16) geç dönem takibinde sadece bir olguda tekrarlayan pnömoni ataklari ve hafif skolyoz görmüs, bu olgunun solunum fonksiyon testleri sonucu obstruktif akciger hastaligi ile uyumlu bulmuslardir. Solunum fonksiyon testleri yapilabilen diger 9 olgunun sonuçlari normal olarak degerlendirilmistir (14). Hoff ve ark., 10 olguya AB, 23 olguya AB+TT, 18 olguya dekortikasyon tedavisi uygulamis ve hepsinin geç dönem solunum fonksiyon testleri bulgularinin normal oldugunu, gruplar arasinda anlamli farklilik bulunmadigini belirtmislerdir (16). Wise ve ark., stafilokoklarin etken oldugu 15 olguluk ampiyem serilerinde AB ve TT tedavisiyle iyilesmenin tam ve geç dönem solunum fonksiyon testleri sonuçlarinin normal oldugunu bildirmislerdir (13). Soto ve ark. stafilokoksik ampiyemli 23 olgunun solunum fonksiyon testleri ve klinik bulgularinda hiçbir patoloji saptamamis, ayrica havayolu hiperreaktivitesi gelismesi yönünde egilimin artmadigini belirtmislerdir (11). Murphy ve ark., S. pneumoniae etkenli 5 olguya tedaviden sonra solunum fonksiyon testleri yapmis ve bir olgunun reziduel volümünde artis disinda digerlerinde hiçbir bozukluk görülmedigini bildirmislerdir (15). Redding ve ark., 15 olguluk serilerini AB (n:8) ve AB+TT (n:7) tedavisi uygulanmis gruplar olarak iki gruba ayirmistir. Her iki grubun 12±5 yil sonra yapilan solunum fonksiyon testlerinde restriktif degisiklikler saptamamalarina ragmen, gruplarda esit agirlikta olacak sekilde 7 olguda, havayollarinda hafif obstrüksiyonu düsündüren bulgular saptanmis ve tedavi yöntemine bagli olmaksizin, pnömoni ve ampiyemin gelismekte olan havayollarinda hafif bir hiperreaktiviteye sebep olabilecegini düsünmüslerdir (10). Göçmen ve ark., 72 çocuktan olusan çalisma gruplarinda 18 aylik izlem süresi sonunda solunum fonksiyon testleri yapabildikleri 25 olgunun sonuçlarini tamamen normal bulmus ve çocuklarda ampiyemlerin uygun tedavi sonrasi geç dönem sonuçlarinin çok iyi oldugunu ifade etmislerdir (9). Ampiyem özellikle hastalik ve tedaviyi izleyen erken izlem döneminde restriktif tip bozukluklara yol açabilmektedir (12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27). Bizim çalismamizda minimal restriktif bulgular saptanan olgularin ampiyem tedavisi sonrasi izlem süreleri çalisma grubuna göre oldukça kisa idi (7-10 ay, ortalama 8,3±3,3 ay). Bu olgularda saptanan minimal restriktif bulgularin ilerleyen izlem süresinde literatürde de bildirildigi gibi normale dönebilecegi düsünülebilir (12). Sonuçlarimizin genel olarak literatürdeki benzer çalisma sonuçlari ile uyumlu oldugu düsünüldü. Literatürde ampiyem tedavisi sonrasi ilk 3-12 ay içinde radyolojik olarak tamamen iyilesmenin genellikle görülebildigi ifade edilmektedir (17,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29). Bu çalismada da ampiyem tedavisi sonrasinda zamana bagli olarak akciger grafilerinde saptanan patolojik bulgularin çogunlukla 6. ayda normale döndügü belirlendi. Göçmen ve ark. (9), 72 olguluk serilerinde, 3 olgu torasentez, 66 olgu AB+TT ile tedavi edilmis, takiplerinde 60 olgunun PA akciger grafileri ilk 3 ayda, geri kalan 12 olgunun da 6. ayda tamamen normale dönmüstür. Istatistiksel analizlerinin sonucunda zaman ile PA akciger grafi bulgularinin normale dönmesi arasinda anlamli iliski oldugunu bildirmistir. Benzer sekilde Satish ve ark. (3), 2-14 yas grubunda 14 ampiyemli çocuga AB+TT tedavisi uygulandiktan sonra taburcu olurken tüm olgularda belirgin plevral kalinlasma saptamis, ama tüm bulgularin 2-16 ayda radyolojik olarak tamamen iyilestigini bildirmislerdir. Mc Laughlin ve ark. (14), 16 olguluk çalismalarinda, 13 olguyu geç dönem takip edebilmis ve 12 olgunun 7. ayda PA akciger grafileri ile muayene bulgulari tamamen normal bulunmustur. Tüm bu çalismalar göstermistir ki, çocuklarda eriskinlerden farkli olarak, meydana gelen plevral kalinlasmanin rezorbsiyonu için çok büyük bir kapasite olup, tedaviyle klinik düzelme saglanan olgularin akciger grafilerindeki patolojik bulgular zamanla gerileyerek kaybolmaktadir. Çalismamizda radyolojik iyilesme yaninda hiç bir olguda alt solunum yolu enfeksiyonu, egzersiz intoleransi, gögüs deformitesi görülmemisti. Sonuçlarimiz çocuk olgularda ampiyemin iyilesmesinin eriskin yas gruplarina göre daha iyi oldugunu bildiren çalisma sonuçlariyla uyum göstermekteydi (14). Çesitli çalismalarda etkenlerin plevral sividan üretilme orani %41-73 (18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30) arasinda degismesine ragmen, plevral kültürlerde gösterilebilen etkenlerin düsük oranda (6) bulunmasinin nedeninin, olgularin büyük çogunlugunun (6) basvuru öncesi antibiyotik kullanmasi oldugu düsünüldü. Genellikle kullanilan antibiyotiklerin plevral araliga geçisinin yüksek oranda olmasi sonucu, antibiyotik tedavisini takiben 24-48 saat içinde olgularin yarisinda plevral sivi kültüründe etkenin gösterilemedigi bilinmektedir (18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30). Bu çalismanin sonuçlarina göre; AB, AB+TT, AB+TT+FT yöntemleriyle tedavi edilen çocukluk çagi ampiyemlerinde, tedavi sonrasi genel olarak 3.-6. aylar arasinda akciger grafilerinde düzelmenin gözlendigi, ortalama 32,7±11,9 ay (6-52 ay) sonra solunum fonksiyon testlerinin genel olarak normal sinirlar içinde bulundugu belirlendi. Sonuçlarimiz, çocuklarda ampiyem tedavisi sonrasi uzun dönemde akciger fonksiyonlarinda belirgin bir bozulmanin gelismedigini düsündürmektedir.