Tip Fakültesi Bünyesindeki Agiz ve Dis Sagligi Birimine Basvuran Çocuklarda Sosyodemografik Faktörlerin Dental Anksiyete Üzerine Etkisi - Özgün Arastirma
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Orijinal Makale
P: 53-57
Eylül 2008

Tip Fakültesi Bünyesindeki Agiz ve Dis Sagligi Birimine Basvuran Çocuklarda Sosyodemografik Faktörlerin Dental Anksiyete Üzerine Etkisi - Özgün Arastirma

J Curr Pediatr 2008;6(2):53-57
1. Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi Agiz Ve Dis Sagligi Birimi, Bursa
2. Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dali, Bursa
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

Giris

Dental anksiyete etiyolojisinin, yas, cinsiyet ve sosyoekonomik durum gibi pek çok faktöre bagli olduguna inanilmaktadir (1-5). Pek çok arastirmada, yas ile dental anksiyete arasinda kuvvetli bir iliski kurulmustur (3,4,5,6,4,5,6,7). Yas ve dental anksiyete arasindaki iliski ters orantilidir. Dental anksiyete düzeyi, 6 ila 7 yas arasinda azalmaya baslamakta ve yaslari büyüdükçe çocuklar, dental anksiyeteye sebep olan kötü deneyimlerle bas edebilmektedirler. Dental anksiyete ile cinsiyet farkliligi arasindaki iliski üzerine yapilan çalismalarin sonuçlari çeliskilidir. Bir çalismada, erkeklerin dental anksiyete düzeylerinin kizlara oranla daha yüksek oldugu ifade edilmisken (8); bir diger çalismada yüksek anksiyete düzeylerine kizlarda daha fazla rastlandigi belirtilmistir (9). Milgrim’e göre ise, çocuklarda cinsiyet farkinin dental anksiyeteye dogrudan bir etkisi yoktur (10). Dental anksiyete ve sosyodemografik durum arasindaki iliskiyi dogrudan arastiran az sayida çalisma mevcuttur. Bir çalisma, sosyodemografik düzeyi yüksek ailelerin ve 3-5 yas araligindaki çocuklarinin dis tedavileri sirasinda daha uyumlu davrandigini göstermistir (11). Diger çalismalarda (9,10,11,12,10,11,12,13) dental anksiyete ile sosyal sinif arasinda iliskinin kuvvetli oldugu bildirilmistir. Bilindigi kadariyla, Türkiye’nin farkli bölgelerinden dental anksiyete prevalansi ve sosyodemografik degiskenler arasindaki iliskiyi bildiren çalismalar mevcuttur (14,15,15,16,15,16,17). Bu çalisma, Marmara Bölgesi’nin güneyinde yasayan çocuklar arasinda dental anksiyete prevelansi hakkinda bir veri olusturmaya baslamak için tasarlanmistir. Bu çalismada, Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi Agiz ve Dis Sagligi Birimine basvuran çocuklarin bir kisminda, sosyodemografik faktörlerin dental anksiyeteyi nasil etkiledigi ortaya çikarilmaya çalisilmistir.

Çalisma ortami

Bu çalismanin verileri, Uludag Üniversitesi Tip Fakültesi Agiz ve Dis Sagligi Biriminde toplanmistir. Kasim 2005 ile Subat 2007 arasinda, Agiz ve Dis Sagligi Birimine basvuran yaslari 7 ile 12 arasinda olan çocuklar rastgele seçilerek, hasta bekleme salonunda dental anksiyete açisindan degerlendirilmislerdir.

Örnek (çocuk) seçimi

Seçilebilirlik kriterleri, çocuklarin mental ve fiziksel bir bozuklugunun olmamasi ve daha önce herhangi bir dis tedavisi yaptirmamis olmasidir (ilk defa basvuru). Çocuklara ve ebeveyn(ler)e, çalismanin amaci sözlü olarak anlatilmis ve arastirmaci sorulan sorularla ilgili açiklama yapmistir. Bütün aileler anketleri doldurmayi kabul etmislerdir.

Araç ve Yöntem

Bekleme odasindaki seçilmis bütün çocuklara [okul çagindan küçük çocuklarin ebeveyn(ler)ine] ilk basvurularinda, Dental Anksiyete Skalasi (DAS) doldurtuldu. Gerekli oldugu takdirde, arastirmaci, skaladaki maddeleri açiklayarak yardimci oldu. Skala, çocuklarin dis tedavilerine baslamadan önceki dental anksiyete seviyelerini saptamak için kullanildi. Çocuklar, o gün tedavi yapilmayacagini, sadece tedaviyle ilgili bir görüsme için geldiklerini biliyorlardi. DAS’nin Türkçe tercümesi kullanildi. DAS, 1 (en düsük anksiyete) ile 5 (en yüksek anksiyete) arasinda derecelendirilen 4 madde içermektedir. Dört madde sirasiyla; dis tedavisi için bir sonraki güne randevusu olmak, dis tedavisi için bekleme salonunda oturmak, dis tedavi koltugunda oturmak, döner alet sesini duymak ve koltukta oturup disler temizlenirken olusan sesi duymakla ilgili hisleri kapsamaktadir (Sekil 1). Anketler sorularin anlasilabilirligini ve güvenilirligini saglamak için 10 pilot ebeveyn ve çocuklari üzerinde test edildi. Pilot incelemenin sonuçlari bu çalismaya dahil edilmedi. Çalisma ortaminda DAS anketine ait sonuçlarin anlamliligini arastirmak için, çalisma grubunu olusturan benzer yas ve cinsiyetteki 30 çocuk, 2 hafta boyunca bir degerlendirme-yeniden degerlendirme (test-retest) incelemesine tabi tutuldu. Sosyodemografik kategoriler arastirmacilar tarafindan olusturuldu. Yas, cinsiyet, ailelerin egitim düzeyleri ve meslekleri kaydedildi. Çalismanin amaci dogrultusunda, annenin egitim seviyesi (5 yillik zorunlu egitim veya daha yüksegi) ve babanin mesleginin kaydedildigi bir indeks kullanildi. Bu indeks, her bir çocugu, I ile V arasinda deger alan sosyal siniflara yerlestirdi. Sinif I, tablonun en üstünde yer aldi (18).

Istatistiksel analiz

Veriler SPSS (13.0) kullanilarak analiz edildi. Yas ve cinsiyetteki olasi farkliliklar, bagimsiz örneklerde, “two-tailed t” testi araciligiyla test edildi. Çocuklarin anksiyete düzeyi ve diger sosyodemografik degiskenler arasindaki iliskiyi saptamak için student t testi kullanildi. DAS ve cinsiyet arasindaki düzenli farkliliklari saptamak için “two-way ANOVA” tercih edildi. DAS skoru 13 ve daha fazla olan çocuk, dental anksiyeteli olarak kabul edildi (19). DAS güvenilirligini ortaya koymak için “Sperman’s correlation analysis” kullanildi (p<0,05 anlamli olarak kabul edildi) (20).

DAS güvenilirligi

DAS için degerlendirme-yeniden degerlendirme korelasyonu, 0.67 (p<0.001) olarak belirlendi. Çalismaya toplam 305 çocuk dahil edildi. Çocuklarin yas dagilimi Tablo 1’de gösterilmistir. Çalismaya, 172 (5) erkek ve 133 (6) kiz dahil edildi. Çocuklarin yas ortalamasi 9,1± 0,6 (7-12) bulundu. DAS sonuçlari ve cinsiyet arasinda istatistiksel olarak anlamli bir fark yoktu (5). Ortalama DAS skoru, kizlarda 8,5±3,2; erkeklerde 8,9±2,8 idi.

Dis tedavilerinden kaçinma davranisi (DAS degerleri)

Tüm çocuklar için ortalama DAS degeri 7,7±3,1 olarak belirlendi. Tablo 2, DAS degerlerinin ortalamalarinin deneklerin yaslari ile iliskisini göstermektedir. Her bir maddeye ait ortalama DAS degerleri sirasiyla, döner alet sesi duymak için 2,3±1,0, dis yüzeyinden dis tasi kaldirma için 1,9±0,8 bekleme için 1,8±0,7, ve ertesi günkü randevu hakkinda duygusal degerlendirme için ise 1.6±0.6 olarak hesaplandi. En yüksek ve en düsük DAS degerlerinin aritmetik ortalamasi istatistiksel olarak anlamli bulundu (1). Dis yüzeyinden dis tasi kaldirma ve bekleme maddelerine ait DAS ortalamalari arasinda anlamli fark yoktu (p>0.05). Bununla birlikte, döner alet sesi duymaya ait DAS ortalama degeri anlamli biçimde diger maddelerden farklilik gösterdi (1). Çocugun yasi ile dental anksiyetesi arasinda istatistiksel olarak anlamli bir fark oldugu gözlendi (1). En düsük DAS skoru 12 yasindaki çocuklarda gözlenmisken (6); en yüksek DAS skoru 7 yasindaki çocuklarda saptandi (9). En düsük ve en yüksek degerler arasindaki fark anlamli bulundu (1). Bununla birlikte, 8 ve 9 yasindaki çocuklara ait DAS ortalamalarina ait fark istatistiksel olarak anlamsiz idi (5). 7 yasindaki çocuklardan elde edilen en yüksek DAS degeri, 10, 11 ve 12 yasindaki çocuklardan elde edilen DAS skorlarindan anlamli olarak farkli bulundu (1). Ek olarak, 7 ile 9 yas arasindaki çocuklarin DAS degeri (9); 10 ile 12 yas grubuna ait ortalama DAS degerinden (7) daha yüksekti. Yas gruplarina ait dental anksiyete düzeyleri arasinda fark istatistiksel olarak anlamli bulundu (5).

Demografik degiskenler

Ebeveynlerin yas ortalamasi 32,6±3,6 (28-47) olarak bulundu. Çalismaya dahil edilen tüm çocuklarin ebeveynleri egitim almisti. Ebeveynlerden 56’si (4) lise mezunuyken, 201 ebeveyn (%66) ilkokul mezunuydu. Çocuklardan 232’sinin (%76) sosyal düzeyi, Sinif IV veya V olarak belirlendi. Çocuklarin ortalamadan anlamli düzeyde yüksek bölümünün düsük sosyal siniftan geldigi tespit edildi (p<0,001; Tablo 3). Çocuklardan %93,7’sinin devlet okulunda okudugu ve bu çocuklarin tümünün Sinif IV ve V’ten geldigi belirlendi. Çocuklarin sosyal sinif dagilimi ve okul türü arasinda anlamli bir fark bulunamadi (5). Düsük sosyal sinifa dahil olan çocuklarin dental anksiyete düzeyleri de düsük belirlendi. Bununla birlikte, çocuklarin dental anksiyete düzeyleriyle sosyoekonomik seviyeleri arasinda istatistiksel olarak anlamli bir fark yoktu (5). Devlet okullarina giden çocuklarin dental anksiyete düzeyleri 8,4±3,4 iken; özel okula gidenlerinki 11,61±5,7 olarak belirlendi (1).

Tartisma

Toplam 305 çocugun ortalama DAS degeri 7,7’dir. Bu deger daha önce yapilan çalismalara göre daha düsüktür (16,17,17,18,19,20,21). Çalismanin sonuçlari, çocuklarin dental anksiyete düzeylerinin, çocugun yasindan, okuduklari okuldan, ebeveynlerin gelirinden ve egitim seviyelerinden etkilendigini açikça göstermistir. Erkek çocuklarla kiz çocuklari arasinda DAS degerleri açisindan fark yoktu (5). Bu sonuç, Milgrom ve ark.’nin sonuçlari ile örtüsmektedir (10). Bununla birlikte, cinsiyetin dental anksiyete düzeyini belirleyici bir etiyolojik faktör olup olmadigi konusu net degildir. Holst ve Crossner, dental anksiyetenin, küçük yastaki erkek çocuklarda daha yüksek, 16 yasindan itibaren ise kizlarda erkeklerden daha yüksek oldugunu bildirmislerdir (22). Klinberg, 9 ile11 yas arasindaki erkek çocuklarin ayni yastaki kiz çocuklarina göre dental anksiyete gelistirmeye daha egilimli oldugunu bulmustur (7). Dolayisiyla, cinsiyet tek basina dental anksiyete üzerinde etkili olmasa dahi diger degiskenlerle etkileserek dental anksiyeteye yatkinlik olusturabilmektedir. En yüksek DAS skoru ortalamasinin aeretörle dis preparasyonuna (1) ait olmasi, dental anksiyetenin bu islemle dogrudan iliskili olduguna isaret etmektedir. Bu bulgu, çalismaya dahil edilen çocuklarin daha önce hiçbir dis tedavi deneyimi yasamadiklari dikkate alindiginda ilgi çekici olarak kabul edilmistir. Bununla birlikte, anksiyete, subjektif bir duygu durumudur. Anksiyete ve anksiyeteye eslik eden semptomlar, siklikla sezgiye dayalidir. Genelde bir uyaran olmadan veya uyaran tanimlanamadiginda hissedilir (23). Ege Bölgesi’nde yapilan bir çalismada, çocuklarin en fazla anksiyete sergiledikleri islemlerin, dis çekimi ve aeratörle dis tedavisi yapilmadan önce uygulanan topikal anestezi ve lokal enjeksiyon oldugu ifade edilmistir (15). Çalismada, çocuklarin dental anksiyete düzeyleri, DAS yerine, bir nabiz-ölçer cihazla ölçülerek hekimlerin hazirladigi bir skalaya kaydedilmistir. Peretz ve arkadaslari, dis tedavisinin türünün, çocugun dental anksiyete düzeyini etkilemedigini düsünmüslerdir (24). Eriskinlerde yapilan çalismalara göre dental anksiyeteyi en fazla tetikleyen islemler, dis çekimi ve kanal tedavisidir (19,20,21,22,23,24,25). Bizim çalismamiza göre, yüksek ögrenim görmüs ebeveyn(ler)in çocuklarinda dental anksiyete düzeyi, 5 yillik zorunlu egitim alan ebeveyn(ler)in çocuklarindan daha yüksektir. Bu bulgu, daha önce yapilan bazi çalismalarin bulgulariyla uyumlu degildir (26,27). Bununla birlikte, Moore ve arkadaslari, egitimle iliskili yüksek anksiyete düzeylerini ifade etmislerdir (28). Yazarlar, ebeveyn(ler)i düsük sosyal siniftan gelen ve düsük egitim düzeyli olan çocuklarin düsük dental anksiyete düzeylerini, yetersiz agiz ve dis sagligi bilinçlerine baglamaktadirlar. Dental anksiyete, genel olarak, anketler ve derecelendirme skalalari kullanilarak yapilir. Dental anksiyeteyi degisik açilardan degerlendirmek için çesitli skalalar olusturulmustur. En siklikla kullanilan skala DAS’dir (29). DAS, hastalarin, disle ilgili konulara verdikleri subjektif tepkilerle ilgili dört adet, çoktan seçmeli kisimdan olusur: (1) dis tedavi klinige basvurma düsüncesi; (2) bekleme odasinda tedavi için beklemek; (3) disin döner aletle isleme tabi tutulmasi; (4) dis yüzeyi temizligi. DAS, kisi tarafindan cevaplandirilan bir araç oldugundan, hastanin seçenekleri okuyup anlayabilmesi gerekir. Bu nedenle, çocuklar, en az okul çaginda olmalidir. Neverlien, 10-12 yasindaki çocuklarin dental anksiyete düzeylerinin degerlendirilmesinde DAS’in iyi bir gösterge oldugunu bulmustur (30). Çalismamiz, sadece üniversite hastanesine basvuran çocuklar arasinda yapilmistir. Bu nedenle, çocuklarda, dis tedavileriyle dental anksiyete düzeyi arasindaki bagi arastirmak için daha kapsamli ve farkli ortamlari kapsayan çalismalar yapilmalidir. Sonuç olarak, çocuklarin klinige ilk basvurduklarinda, tedaviden önceki dental anksiyete düzeyi, çocugun yasi, okudugu okul, ebeveyn(ler)in geliri ve egitim düzeyi ile dogrudan iliskilidir. Çocuklarda cinsiyet, dental anksiyete faktörü olarak görünmemektedir.